yönetmen - 7
Müzik - 10
Senaryo - 7
Oyunculuk - 9
görsellik - 7.5
kurgu - 7
7.9
Proje açıklandığı andan itibaren yüreğimiz ağzımızda izlemeyi beklediğimiz, Freddie Mercury ve efsanevi Rock grubu Queen’in hikayesini beyaz perdeye yansıtan Bohemian Rhapsody çekim aşamasında başrol oyuncusu ve yönetmen değişikliği ile sonuçlanacak pek çok badire atlatsa da nihayet vizyonda. Mercury’i Sacha Baron Cohen’in canlandırması planlanırken son aşamada rol Mr. Robot ile hatırlayacağınız Rami Malek’e gitmişti. Filmi izledikten sonra bu değişikliğin kesinlikle filmin yararına olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Malek gerek dramatik gerekse fiziksel olarak olağanüstü bir performans sunuyor. Mercury’nin son derece kendine has devinimlerini, hatta gözlerindeki o deli ışığı o kadar iyi yansıtıyor ki perdeye hayran olmamak elde değil. Umarım akademi Malek’in çok çalıştığı ve çok inandığı her halinden belli olan bu sıradışı performansını görmezden gelmez ve en azından adaylıkla ödüllendirir.
Bohemian Rapsody ne kadar heyecan verici bir proje olsa da dünyayı şarkılarıyla yerinden oynatan böylesine büyük bir efsaneyi beyazperdeye taşımak ve grubun tüm dünyada hatırı sayılır sayıdaki hayranlarını memnun edebilmek hiç kolay bir iş değil. Bu nedenle filmin tercihini büyük ölçüde klasik bir anlatı ve bakış açısından yana kullanması, risk almaması bir yere kadar anlaşılabilir. Hatta bu klasik anlatının belki bir artısı Queen’den veya Mercury’den rol çalmaması olabilir. Karşımızdaki her şeye rağmen seyir zevki oldukça yüksek bir film ama bunda da aslan payı prodüksiyon tasarımı, oyunculuk ve müziklere ait. Filmin ne senaryosu, ne kurgusu ne de birkaç sahne dışında yönetmenliği(Örneğin açılış sahnesini oldukça başarılı) parlamıyor ama filmin ayağına da dolanmıyor doğrusu. Bohemian Rhapsody Cezayir asıllı Farrokh Bulsara’nın Freddie Mercury’e dönüşüm sürecini anlatırken Queen’i de ihmal etmiyor ve geri planda kalmalarına izin vermiyor. Hikayeye Mercury’nin neden mikrofonu sapıyla kullandığı veya grup üyelerinin şarkılar üzerinden şakalaşmaları, şarkıların yaratılma süreçleri gibi biz hayranlarını memnun edecek ayrıntılar ekliyor.
Filmin açıklanmasıyla en çok merak edilen şeylerden biri de şarkılarda nasıl bir yöntem izleneceği olmuştu. Bohemian Rhapsody bu açıdan harika bir iş çıkarıyor. Filmde kullanılan şarkılar Freddie Mercury, Rami Malek ve sesinin Mercury’e benzemesi sayesinde ünlenmiş, Kanadalı rock solisti Marc Martel’in performanslarının karıştırılması ile elde edilmiş. Yani tam olarak hiçbirinin sesi sayılmaz ama doğrusu kulağa Mercury gibi geliyor.
Rami Malek’in öne çıkan performansı bir yana, geri kalan oyuncu kadrosu da oldukça başarılı. Brian May(Gwilym Lee),Roger Taylor (Ben Hardy), Mary( Lucy Boynton) ve John Deacon(Joseph Mazzello) daha ilk sahneden itibaren inandırıcılık konusunda hiç sorun yaşamıyor, Queen üyelerine benzerlikleriyle şaşırtıyorlar. Özellikle Live Aid konserinde grup üyelerinin ilk şarkıdaki tutukluk ve endişelerine rağmen Freddie’ye sonsuz güvenlerini ve gitgide artan coşkuyla, seyirciden aldıkları geri dönüşle yüzlerindeki mutluluk ve gururu çok iyi yansıtarak sahnenin coşkusunu tamamlıyorlar. Bohemian Rhapsody’nin kostüm, makyaj ve dönemi yansıtmaktaki başarısı da taktire şayan. Freddie Mercury’in tüm dünyanın tanıdığı kostümleri, havalı güneş gözlükleri ve onları taşımaktaki edası neredeyse her sahnede biz hayranlarını gülümsetmeyi başarıyor. Queen üyelerini başarıyla yaşlandıran abartısız makyaj çalışması nedense bir tek Mercury’nin ebeveynlerinde biraz özensiz görünüyor.
Filmin adını aldığı Bohemian Rhapsody dahil, bazı en sevilen Queen şarkılarının yapım/yaratım aşamalarını ve Live Aid konserini neredeyse gerçek zamanlı olarak izletmesi hem büyük keyif veriyor hem de Mercury’nin sansasyonel hayatından ziyade yaratıcılığının altını çizmek istediğini düşündürüyor. Bununla ilgili olarak filme yöneltilen Mercury’nin cinsel tercihini derinlemesine anlatmadığı ve hatta bundan kaçındığı yönündeki eleştiriler hem Mercury’e hem de filme haksızlık gibi görünüyor. Basın toplantısı sahnesinin de aslında bu bakış açısını yansıttığı, Bohemian Rhapsody’i bestelemiş birine sorulan sorularla belki seyirci olarak onun hakkında daha çok şey öğrenmeyi, daha mahrem anlarını görmeyi beklememizi eleştiriyor olması gayet makul. Grup üyeleri ısrarla ‘Müzikle ilgili sorunuz var mı?’diye sorarken film de hikayesini Freddie Mercury’nin kim olduğu veya cinsel tercihinin ne olduğundan bağımsız olarak tamamen müziğinin üzerine yazmak istediğini vurguluyor sanki. Hatta filmin Freddie’nin yaşam tarzını ve ölümünü bir ajitasyon malzemesi veya bir kamu spotu haline getirmiyor oluşu da başka bir artısı bana kalırsa.
Sevdiğimiz şarkıları harika ses çalışması ile gümbür gümbür dinleyip, birkaçının nasıl yazıldığına tanık olmuş, Freddie’nin hatalarına, kaprislerine rağmen Queen üyelerinin birbirlerine sahip olduklarına ve yeniden bir araya gelmelerine sevinmiş olarak filmin son virajına girdiğinizde sizi muhteşem Live Aid konser sahnesi bekliyor. Zaten bu sahne filmin kalbi. Film klasik anlatısına, memur yönetmenliğine, risk almadığı için aldığı eleştirilere rağmen genel anlamda ama en çok ta son 15 dakikasına yaydığı bu sahneyle Queen’in hikayesini yaptıkları müziğin anlatmasına izin veriyor. O statta milyonlarla birlikte Queen dinleyip müziğinin verdiği coşkuyu iliklerinizde hissederken gerçek Freddie Mercury’i görüyor, onu anlıyorsunuz. Gözleriniz o nedenle doluyor. Onun dünyaya gelme amacını gerçekleştirdiğine hayata karşı kazandığı muhteşem zafere Malek’in gözlerinde tanıklık ederken hem dünyaya hem kalbinize bıraktığı ize bir kez daha minnettar oluyorsunuz. Bir biyografiden de bundan fazlasını beklemek haksızlık olur sanki, iyi seyirler…