yönetmen - 7.5
Müzik - 7.5
Senaryo - 8
Oyunculuk - 8.5
görsellik - 7
kurgu - 7.5
7.7
Salak ve Avanak, Ah Mary Vah Mary gibi komedi filmleri ile tanıdığımız Farelly kardeşlerden Peter Farelly’nin yönettiği, başrollerini Viggo Mortensen, Mahershala Ali ve Linda Cardellini’nin paylaştığı Green Book(Yeşil Rehber) gösterime girdiği andan itibaren hem sinema eleştirmenlerinden hem de genel seyirciden olumlu tepkiler almıştı. Senaryosunu yine bir İtalyan asıllı Amerika’lı olan Nick Vallelonga ve Brian Hayes Currie’nin gerçek bir hikayeden yola çıkarak kaleme aldığı film, en iyi film, yardımcı erkek oyuncu ve senaryo dalında Altın Küre ile ödüllendirilince hatırı sayılır bir Oscar Şansı da olduğu konuşulmaya başlandı.
Yeşil Rehber, 60’lı yılların Amerika’sında, İtalyan asıllı Amerika’lı Tony Lip ile Afroamerika’lı konser piyanisti Dr. Shirley’nin neredeyse bütün Amerika’yı kateden yolculuklarının hikayesini anlatıyor. Bir barda korumalık yapan Tony işsiz kalınca siyahi konser piyanisti Don Shirley’nin şoförlüğünü yapmayı mecburen kabul ediyor. Yolculuğa çıkmadan önce onun evine gelen siyahi tamircilerin kullandıkları bardakları çöpe attığına tanık oluyoruz. Ancak ne Shirley ile tanıştığında elini sıkarken ne de yolculuk sırasında onun kendisini Shirley’den üstün gördüğüne tanık olmuyoruz. Bardakları çöpe atarken de belli belirsiz bir tereddüt yaşayan Tony’ninki kanımca daha çok kanıksanmış, üzerinde etraflıca düşünülmemiş, sorgulanmamış bir ırkçı tavır. Öyle olması gerektiğini varsaymış, normalin bu olduğu sessizce bilinç altına sızıp yerleşmiş. Tony basit bir adam ama neyse ki sağduyu sahibi, iyi kalpli, görmüş geçirmiş biri. Zaten bu nedenle Shirley’i tanımaya başladığında kafasında bellediği doğruyu değiştirmekte sakınca görmüyor. Bu yumuşak geçişi karakterler arasındaki çatışmanın iyi kurulmamasına veya filmin Tony’nin değişiminin ekrana iyi yansımamasına bağlamak kanımca Green Book’a büyük haksızlık olur. Çünkü ırkçılık konusunda en bağnaz, en uçlarda gezinenlerin, bu uğurda elini kana bulamaktan çekinmeyenlerin filmlerini izledik. Green Book ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin daha ezbere, daha yaygın olan bir çeşidini, yoldan geçen adamın kafasındaki mercek altına alıyor. O adamı öteki konumundakinin hayatına, çektiği eziyete tanık ederek bu haksızlık üzerinde düşünmesini sağlamaya çalışıyor. Shirley’nin müziğini dinlemek için para ödeyen insanların derisinin rengi yüzünden onunla aynı salonda yemek yememesi, aynı tuvaleti kullanmaması pek çok filmde görmüş olsak ta hala tüyler ürpertici. Nedeni sorulduğunda garsonun veya ev sahibinin saçma olduğunu kabul etmelerine rağmen uygulamayı sürdürme eğiliminde olmaları toplumun ezbere ötekileştirme tavrını destekliyor.
Shirley’e gelince onun kendini koruma yöntemi İçinde ne kadar yalnız olsa da kibirden ördüğü bir duvar. Maruz kaldığı tüm kötü muameleye karşılık inatla Güney bölgelerinde çalarak mücadele etmeyi sürdürüyor.
Yolculuk sırasında Tony’nin kafasındaki yargıyı kıran en önemli unsurlardan bir de Shirley’nin müziği. Tony klasik müzikten anlamasa da onu piyano çalarken izlediği ilk sahnede yeteneğine hayran kalıyor. Ayrıca onun kendisi gibi basit biriyle karşılaştırılamayacak kadar kibar, kültürlü, akıllı olduğunun farkında. Onun bu üstünlüğünün karşısına bir beyaz olmasını koymaya çalışmıyor Tony. Çünkü ancak bir siyahinin karşısında beyaz Amerikalı sayılacağını, etnik kökeni yüzünden kendisinin de bir öteki olduğunu biliyor. Aralarındaki ilişkiyi dengeleyen Shirley’nin naifliği ve kırılganlığı oluyor. İşinin bir parçası olan onu korumak Tony için bir süre sonra fiziksel korumadan ziyade kollamaya, destek çıkmaya dönüşüyor.
Green Book’un yumuşak geçişleri göz önüne alındığında tamamen kalbimizi kazanmak üzerine kurulu bir peri masalı olduğuna, bazı bölümlerinde ziyadesiyle kolaya kaçtığına dair eleştirilere hak vermemek mümkün değil. Ama bu durum neredeyse tamamı iki karakterin arasında geçen ve filmin omurgasını oluşturan ilişki dinamiğini gayet iyi kuran senaryosunun başarılı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Temposunu hiç düşürmeden ikili arasındaki akıp giden diyaloglar hem eğlenceli hem de son derece işlevsel. Filmin senaryosunun yanında en başarılı olduğu bir diğer konu da oyunculuklar ve iki başrol oyuncusu arasındaki kimya. Altın küre’yi kazanan Mahershala Ali’nin performansı göz dolduruyor ama filmin asıl yıldızı kanımca Tony’i tüm hantallığı, basitliği, oburluğu ve yüce gönüllülüğüyle mükemmel şekilde ete kemiğe büründüren Viggo Mortensen. Rakipleri çok güçlü olsa da Oscar şansı var ve ödülü alması çok sevindirici olur.
Ele aldığı ağır konuyu hafifleterek gayet eğlenceli, akıcı şekilde aktaran Green Book, senaryosu, müzikleri ve özellikle oyunculuklarıyla senenin en iyi filmlerinden. Filmi yüzünüzde kocaman bir gülümseme ile izlerken eğer isterseniz Shirley’nin yerine size öteki olduğu öğretilmiş kim varsa koyabilir ve belki hala bilinçaltınızda var olan o önyargılardan son kırıntısına kadar kurtulmayı deneyebilirsiniz. Zaten filmin bizi Neo nazi kılıklı birinin değil, sıradan birinin, belki yan komşumuzun değişimine tanık ettiği, Tony’nin yola geldiğini değil, özgürleştiğini, tamamlandığını, zenginleştiğini göstermek istediği için bu kadar sevildiğini düşünmek sanırım çok yanlış olmaz, iyi seyirler…