Saygı; Bir Ercüment Çözer Dizisi Eleştirisi

 Behzat Ç gibi artık kültleşmiş bir dizinin ardından, dizinin meşhur kötü adamı Ercüment Çözer üzerine kurulu, yani Türk dizi tarihinin ilk spin-off dizisi olan Saygı geçtiğimiz yıl Blutv’de yayınlanmıştı. Önümüzdeki günlerde yayınlanacak olan  ikinci sezonu başlamadan önce ilk sezonu biraz irdeleyelim.

Ercüment Çözer, Türk dizi tarihinde gerçekten de eşi benzeri olmayan, Nejat İşler’in başarılı yorumu ile yükselen, zaman içinde kendi hayran kitlesini yaratmış ayrıksı bir karakter. En önemli özelliği ise bir psikopat olması. Yani empati kuramayan, merhamet göstermeyen, benmerkezci, kibirli ve son derece acımasız biri, bir seri katil. Üstelik kötülüğüne kılıf bulmak adına, insanların saygısızlıklarını cezalandırdığı  yönünde bir bahanesi, kendine göre çarpık bir adalet anlayışı var. Yabancı dizilerde(mesela Dexter) kendi adaletini sağlama mevzusu son yıllarda epey işlense de bu iki ucu keskin konuya el atmak yerli diziler için halen son derece riskli bir hamle. Sistemin dayattığı adaleti adil bulmama ve suçluyu bizzat cezalandırma meselesine ilk el atan hatırlarsanız ‘Şahsiyet’ dizisiydi. Saygı da zaten başkarakterinin personasına çok uygun olan bu göze göze göz, dişe diş felsefesini odak noktasına alıyor. Saygı, ülkemizde her gün bir kadın cinayeti işlenirken, hayvanlara eziyet etmenin kanunlarla belirlenen belli bir cezası yokken toplumun zedelenmiş adalet duygusuna, her yapılan yapanın yanına kalıyor öfkesine doğrusu cuk oturuyor. Üstelik dizi bunu sadece psikopat bir katil olduğunu bildiğimiz ve izlemekten keyif alsak ta sağlıklı bir empati kuramayacağımız Ercüment Çözer karakteri üzerinden değil, aynı zamanda mutsuz, sahipsiz, geleceğine dair inancını kaybetmiş iki genç insan üzerinden yapıyor. Böylece Şahsiyetteki Agah Beyoğlu’nun Alzheimer hastası olması, Ercüment Çözer’in veya Dexter’ın  psikopat olması gibi bahaneler de bir anlamda boşa düşüyor. Bu girdap, bu öfke, bu çaresizlik herhangi birinizi örneğin kütüphanede çalışan kendi halinde bir genç olan, dışardan baksan karıncayı incitmeyecek Savaş’ı da (Boran Kuzum) veya umutsuzca babasının sevgisinin peşinde koşan Helen’i(Miray Daner) de içine çekebilir diyor. Ercüment Çözer’i ve manüplasyonlarını bir kenara koyarsak, kendilerini koskoca dünyada yapayalnız hisseden, birbirlerine sığınan bu iki genç insanın hikayesi hayli trajik ve etkileyici. Tanışmaları, aşık olmaları, anne-baba meseleleri, birbirleri için vazgeçilmez hale gelmeleri, yavaş yavaş kontrolü kaybetmeleri  hem senaryo hem de oyuncuların iyi performansı ile gayet samimi ve sahici şekilde akıyor. Saygının en büyük başarılarından biri, konuyu Ercüment Çözer gibi her yönü bilinen bir karakterin kısır döngüsünden çıkarıp ülkedeki gençlerin çıkışsızlığına da vurgu yapmak adına, Helen ve Savaş’ın hikayesini de anlatmayı seçmesi, üstelik onları bir noktaya kadar anlamamızı, onlar adına üzülmemizi sağlarken, yaptıklarını da mazur göstermemek gibi zor bir işin altından kalkabilmiş olması.

Ancak dizinin başarısı bununla da kalmıyor. Saygı, adaletin yozlaşmasının her bileşenine itina ile el atıyor. Medyanın ipliğini sabah kuşağında pek çok benzeri olan gerçek olayları güya çözen Hasret Yakar(Rojda Demirer)karakteriyle pazara çıkarıyor. Savcı Halit Mehmet Güçlü’nün (Tansu Biçer)motivasyonları, ikiyüzlülüğü ile de sisteme son darbeyi indiriyor. İnsanın nasıl gücün kölesi olduğunu, gücün ise her zaman, her kim olursa olsun parası olanın yanında olduğunu vurguluyor.

Saygı yarattığı gerilimli ve karanlık atmosfer açısından da, sinematografik olarak ta oldukça başarılı. Dizinin iki ayrı koldan akmaya başlayan hikayeyi özellikle ilk bölümde sanki bıçakla birbirinden ayrılmış olarak anlatması yadırganabilir ancak belli ki bu bir tercih. Bölümler ilerledikçe ve hikayeler kesiştikçe bu iki ayrı dizi izliyormuşsunuz hissi ortadan kalksa da Helen ve Savaş’ın sahnelerinde çaresizlik ve umutsuzluk, Ercüment Çözer kısmında ise tekinsizlik hakim olmaya devam ediyor. Oyunculuklara gelince Nejat İşler, zaten çoktan kendine maledip, aurasını kattığı Ercüment Çözer ile hiç zorlanmadan kanımızı donduruyor. Daha önce ‘Vatanım Sensin’de yine çift olarak izlediğimiz Miray Daner ve Boran Kuzum bambaşka karakterleri canlandırırken yine çok uyumlu, hem tek başlarına hem de çift olarak çok iyi performanslar sunuyorlar. Rojda Demirer ise hem role çok yakışmış hem de hakkını veriyor. Her rolün altından kalkabileceğini zaten bildiğimiz Tansu Biçer’in Halit Mehmet Güçlü yorumu, her mimiği her bakışı ile o kadar tanıdık ve sahici ki aktörün başarısına şapka çıkarmamak imkansız.

Yani Saygı’nın, ilk anons edildiğinde diziye benim gibi ‘Ercüment Çözer’e dair pek çok şeyi zaten Behzat Ç’de görmüştük’ hissiyle yaklaşmış olanları, eklediği sahici karakterler üzerinden yaptığı sistem eleştirisi, kalp kıran aşk öyküsü ve hatta Ercüment Çözer’e hediye ettiği  orijin hikayesi ile ters köşeye yatırdığını, kendi adaletini sağlamak gibi bıçak sırtı, yenilmez yutulmaz konunun altından genel olarak kalkmayı başarabildiğini söyleyebiliriz rahatlıkla. İkinci sezonu yakında, iyi seyirler…

Popüler

309
Yazılarımızdan haberdar olmak için abonemiz olun.