THE HATEFUL EIGHT FİLM İNCELEME

The Hateful Eight

Senaryo - 90%
Kurgu - 95%
Oyunculuklar - 95%
Müzik - 90%
Görsel Efektler - 85%
Yönetmen - 95%

92%

Mutlaka İzlenmeli

The Hateful Eight 2015 senesini,senenin en iyi filmlerinden biri olarak muhteşem bir şekilde kapatıyor.

User Rating: 4.51 ( 5 votes)

Şimdiye kadar yaşamış en büyük üç beş yönetmeni sayın desek,sinema kültürüyle içli dışlı olan herkesin cevabı Tarantino’ya  yer verir.Bunun sebebi  ise Tarantino’nun diğer bütün yönetmenlerden farklı bir tarz yaratmış olması ve bu  tarzıyla bütün sinema dünyasını değiştirmiş olmasıdır.Tarantino’nun çektiği en etkili film bana göre kuşkusuz Pulp Fiction’dır. O dahiyane olay örgüsü ve harika diyaloglarıyla bir kült olmayı hakkıyla başaran bu film, bileğinin hakkıyla rahat bir şekilde 90’lı yılların en ikonik filmi olmuştur.Peki bu usta yönetmenin sphagetti-western türüne soyunmasının kanımca 2013’ün en başarılı filmi olan Django Unchained’den sonraki ikinci ürünü Tarantino’nun belirlediği yüksek standartları yakalayabiliyor mu? Hem de nasıl.

 

Amerikan İç Savaşı’ndan 8 sene sonra,sekiz tane yabancı Wyoming’de dağ taraflarında kar fırtınasından kaçarak bir kulübeye sığınıp kar fırtınasının bitmesini beklemeye başlarlar.Bunlar bir mahkum,bir kelle avcısı,bir cellat,bir çoban,bir meksikalı,bir şerif,bir siyahi kelle avcısı (siyahi olması filmin alt metini açısından baya önemli) ve bir savaş gazisidir. Sekizi de paranoyaktır,sekizi de psikopattır ve sekizinin de bildiği tek şey aralarından birinin geri kalan herkesi öldüreceğidir. Daha çok Agatha Christie’nin gizem-polisiye romanları gibi gözüken hikaye,zaman ilerledikçe çok başarılı bir şekilde ayarlanmış bir dozda artan gerilim seviyesi ve Tarantino’nun çoğu filmindeki gibi aşırı ama eski filmlerinden farklı olarak estetiklikten uzak,tam tersine baya çirkin bir şiddet dozajı(çirkin olması kesinlikle bir eksi değil,zaten Tarantino açık açık “B tipi” filmlere selam çaktığını belli ediyor)ile hiç beklenmedik noktalara varıyor ve izleyicileri her an şaşırtmayı ustaca başarıyor.Beklenmedik anlar,sürprizler,upuzun diyaloglar,bol kan ve kapkara bir mizah anlayışı ile H8 dibine kadar bir Tarantino filmi.Bu benim gibi Tarantino hayranlarını oldukça mutlu edecekken Tarantino’nun tarzını pek sevmeyenlerin filme ısınması oldukça zor olacaktır.Ancak filmin son anlara doğru Tarantino’nun aykırı tarzının dışına çıkıp bir anlığına klasik dedektiflik-gizem hikayelerine benzer bir hale bürünmesi bana biraz rahatsız vermedi değil.Yine de film tekrardan toparlanıyor ve tüylerinizi diken diken edecek kadar ince bir anla çok güzel bir final yapıyor.Herkesin filme ısınmasını engelleyecek bir diğer faktör ise filmin içerdiği siyasi alt metinler olacaktır.Bu alt metinler ülkemiz izleyicisi için bir sorun teşkil etmese bile; özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinin ırk,ırkçılık,ayrımcılık sorunlarına ve adalet sistemine yaptığı zekice atıflarla şimdiden önemli bir tartışmanın konusu olmayı başaran The Hateful Eight,Tarantino’nun en olgun filmi olmayı başarıyor böylece.

 

 

Film piyasasını az çok takip eden ve H8 ile ilgilenen herkes filmin neredeyse bütün reklamlarında en çok üstüne basılan şeyin filmin 1966 yılında çekilmiş. Khartoum filminden beri kullanılmamış Ultra Panavision 70 mm. ile çekilmiş olması olduğunu rahatlıkla farketmiştir herhalde.Peki bunun bir etkisi oluyor mu? Ülkemizde 8 Ocak’ta vizyona girince IMAX’tan izlediğinizde filmin görüntülerinin çok güzel olduğunu farkedeceksiniz ama benim gibi Amerika’daki doğrudan 70 mm. Panavision’dan perdeye yansıtılan Roadshow versiyonunu izleyenler filmin görüntü kalitesinin hem eski sphagetti-western’lere selam çakacak bir retrolukta,hem de piyasadaki bütün filmlere taş çıkartacak kadar iyi çözünürlükte olduğunu göreceklerdir.Kısacası Tarantino’nun bolca söz ettiği 70 mm. takıntısının filmin özellikle atmosferine kesinlikle büyük bir yararı olmuş.

 

Filmin devasa kadrosu ise birçok başarılı oyuncuyu bir araya,üstelik çok da uygun seçilmiş rollerde bir araya getirmiş.Samuel L. Jackson,Kurt Russell ve Michael Madsen gibi eski toprak oyunculardan Channing Tatum gibi yıldızı yeni yeni parlayan oyunculara kadar,film boyunca hepsi öyle bir uyum içinde rollerine bürünüyorlar ki izleyiciler kendini o daracık kulübede sekiz tane yabancıyla birlikteymiş gibi hissediyor.Samuel Jackson yine çok başarılı çizilmiş bir karakter portresi içinde kariyerinin en iyi oyunculuk performanslarından birini sergilerken,bu sefer onunla birlikte şerif rolündeki Walter Goggins ve mahkum rolündeki Jessica Jason Leigh de öne çıkıyor.Özellikle Leigh,karakteri ne kadar filmin büyük çoğunluğunda sessiz kalsa bile,sonlara doğru kan gövdeyi götürmeye başladığında Jackson’u bile geride bırakacak kadar başarılı bir oyunculuk sergiliyor,yedi tane psikopat adamın arasından çıkıp filmin en tehlikeli ve en korkulan karakterine dönüyor.Channing Tatum gibi Tarantino filmlerinde görmeye alışık olmadığımız bir oyuncu,rolü kısa olsa bile onca büyük oyuncunun arasında hiç de göze batmıyor.Büyük kısmını, çoğu ikonik sphagetti-western filminin müziklerini bestelemiş olan 87 yaşındaki usta Ennio Morricone’nin bestelediği ve geri kalan parçaların da Tarantino’nun muhteşem şarkı repertuarından seçilmiş olan film müzikleri ise çoğu sahneye cuk diye oturuyor.(Özellikle filmin başlarında öyle bir sahne var ki,sahnedeki müzik-film uyumu takdire şayan.)

The Hateful Eight,her yönüyle tam bir Tarantino filmi olmuş.Tarantino’nun tarzını seviyorsanız hayatınızda izlediğiniz en iyi filmlerin arasına rahatlıkla girecektir ama eğer Tarantino’nun tarzına pek sıcak bakan biri değilseniz filmi fazla beğeneceğinizi sanmam.Ama her türlü ortada ustaca çekilmiş,ustaca yazılmış,ustaca oynanmış,tam anlamıyla başarılı bir film var.Her sinema severin mutlaka izlemesi gerek bir film ortaya çıkmış.Bu senenin en iyi filmi olması bir yana,son üç veya beş senedir sinemada izlediğim en iyi film.

 

Popüler

309
Yazılarımızdan haberdar olmak için abonemiz olun.